'Kanlı Pazar' / 16 Şubat 1969
Bundan tam 37 yıl önce güneşli, ılık bir Şubat gününde bir haftadır Dolmabahçe önünde bir kaç gemisi demirlemiş bulunan 6.Filo’yu protesto için büyük bir yürüyüş düzenlenmişti.
Günlerdir aralıksız süren Filo karşıtı eylemlerin doruğa vardığı tarihi bir yürüyüştü bu. Eylemi İstanbul açısından tarihsel kılan husus 35 bin kişinin Beyazıt’tan Sultanahmet-Sirkeci-Tophane-Dolmabahçe yoluyla Taksim’e kadar yürümesiydi. İstanbul daha kalabalık gösterilere sahne olmuştu, ama 35 bin kişinin Beyazıt’tan yola çıkarak o kadar uzun güzergâhı yürümesine o zamana değin tanık olunmamıştı.
Yürüyüş kolunun başı Ayazpaşa’dan Taksim Alanı'na girip bugünkü Marmara Oteli (o zamanki Ankara Pazarları) önüne (ve Kazancı Yokuşuna inen Osmanlı Sokağı'nın başına) geldiğinde, Taksim gezisinin ağzında toplanmış olan bir kara kalabalık "Allah Allah" nidalarıyla, taş ve sopalarla saldırıya geçti.
SALDIRI BAŞLIYOR
Meydandaki Emniyet kuvvetleri onları durduracaklarına, Gümüşsuyu-Ayazpaşa’dan gelen kortejin önüne ses ve sis bombaları atarak yolu kestiler, kalkanlı, coplu polisler yasal yürüyüş yapan korteji dağıttılar, böylece hem meydana girmiş olan 2-3 bin kişiyi saldırganların karşısında yalnız bıraktılar, hem de bombalar makineli tüfek sesi izlenimi verdiğinden belli bir paniğe yol açtılar. Sonuçta, Allah-Allah çekenler; biri işçi, biri mühendis iki kişiyi öldürdüler. Polis saldırganları değil, miting kolundan İstiklal Caddesi’ne, Elmadağ tarafına kaçanları yakaladı. Olay siyasi tarihimize “Kanlı Pazar” olarak geçti. Sonradan öğrenildi ki, bu organize kalabalık Dolmabahçe Camii'nde öğle namazı kılmış (cami ibadete kapalı olduğu halde onlar için açılmış), sonra da tekbir getirerek Taksim’e çıkıp, emniyet emanetinde geziye yerleşerek yürüyüş kolunun gelmesini beklemiş. Park tarafından üç kamyonet yanaşmış, saldırı için onlara taş, sopa, kesici alet dağıtılmış. Emniyet görevini yapmamış, hadise çıkarmak için bekleyen kalabalığı dağıtmamış. O sırada Süleyman Demirel başbakandı ve onun “solcuların nefes alışlarını bile izliyoruz” diyen Faruk Sükan adlı bir İçişleri Bakanı vardı.
VEDAT DEMİRCİOĞLU ÖLDÜRÜLÜYOR
Bu kadar önemli bir olay siyasi iktidardan habersiz tezgahlanamaz. Çünkü, 6 ay kadar önce Ağustos 1968’de gene 6. Filo İstanbul’a geldiğinde, öğrenciler Teknik Üniversite binalarında toplanmışlardı, 6. Filo'ya karşı eylemler yapıyorlardı. O sırada Emniyetten gelenler İTÜ Öğrenci Yurdunun üst katından TİP Eminönü İlçe üyesi, Hukuk Fakültesi öğrencisi Vedat Demircioğlu’nu pencereden atmışlardı. Demircioğlu bir kaç gün sonra hastanede öldü. Ölüm haberinin geldiği gece bazı arkadaşlarımla Beyoğlu’ndaydım, gruptan birisi Vedat Demircioğlu’nun yakın arkadaşıydı, İstiklal Caddesi'ndeki bir restoranın vitrinindeki küçük ABD bayrağını alıp bütelini bükerek yere attı, lokanta sahibi malıma zarar verdiniz diyerek, şikayet etmek isteyince, karakola gidelim, şikayetini orada yap, dedik ve birlikte Beyoğlu Emniyet Amirliği'ne gittik, başkomiser olayı telsizle Vilayete bildirirken nedenini izah etti, “Bakan bey vilayette, vali beyle birlikte hadiselere bizzat nezaret ediyor, Sayın Bakanımın her hadiseyi bize intikal ettirin diye kesin talimatı var” dedi. Ama suçlayacak bir konu yoktu, zabıt tutuldu, ayrıldık, bu vesileyle 6.Filo olaylarının hükümet tarafından ne denli önemsendiğini öğrenmiş olduk. Kanlı Pazar’ın cereyan ettiği 1969 Şubat eylemleri 6. Filo’nun bir sonraki gelişindeydi ve öncekinden çok daha yoğun, sürekli protestolardı. Bize yapılan saldırı tabi ki, planlıydı. Örneğin, "Komünizmle Mücadele Dernekleri" Genel Başkanı İlhan Darendelioğlu o sırada İslamcıların öğrenci örgütü olan Milli Türk Talebe Birliği’nin Cağaloğlu’ndaki merkezinde Kanlı Pazar’dan önce şöyle demişti: "... Pazar günü komünistler miting yapacak, biz bu mitingde savaşacağız. Silahı olan silahıyla, olmayan baltasıyla gelsin..." [Komünistler kime karşı miting yapacaklardı? ABD savaş gemilerine karşı. Darendelioğlu kim için cihat çağrısı yapıyordu? ABD için. Eğer sağ olsaydı eminim ki, o da şimdi ABD aleyhtarı kesilmiş, meydanlarda Bush’u lanetliyordu. Bu nedenle, bugün İslamcı olsun, ülkücü olsun ABD karşıtlığı yapanların aynı zamanda komünizm, ilericilik ve çağdaşlık düşmanı olduklarını hiç unutmamak gerekiyor.]
DİNCİLERİN ÖNDE GELEN İSMİ
O yıllarda dincilerin önde gelen kalemi Mehmet Şevket Eygi’ydi. Sola karşı şiddet çağrısı yapan yazılar yazar, şeriat ister, tarih ve adres vererek şu camide, bu camide diye dincileri Cuma veya sabah namazlarına çağırır, namazdaan sonra cemaat yürüyüşe geçerek şeriatçı gösteriler yapardı. Bugün arada bir televizyonlarda boy gösteren Eygi bakın olaylar öncesinde Bugün’deki köşesinde ne diyordu: "Büyük fırtına patlamak üzeredir. Müslümanlar ile kızıl kâfirler arasında topyekûn bir savaş kaçınılmaz hale gelmiştir... Müslüman kardeşim, sen bu savaşta bitaraf kalamazsın. Ben namazımı kılar, tesbihimi çekerim, etliye sütlüye karışmam deyip de zulüm edenlerden olma, gözünü aç bak... Onlarda taş, sopa, demir, molotof kokteyli mi var? Biz de aynı silahları kullanmaktan aciz değiliz... Cihat eden zelil olmaz. Sağ kalırsa gazi olur. Canını veren şehitlik şerefini kazanır. (...) Ezanlar susturulmasın, Müslümanlar komünizmle çarpışan devlet kuvvetlerine yardımcı olsunlar." Eygi’nin Müslüman kardeşleri de öyle yaptılar, Taksime çıkıp ABD gemileri adına cihat ettiler. [Alıntılar Kurtuluş- Nisan 2000’den yapıldı.] Biz o sırada ABD emperyalizmini protesto ediyorduk, biz o sırada siyasi iktidarın Amerikancı olduğunu söylüyorduk. Amerikancı iktidar da bize adamlarını saldırtıyordu. Camide namaz kılıp bize saldıranlar Amerikan uşaklığı yapıyorlardı.
Şimdi o gemiler (aynı 6. Filonun bir takım uçak gemileri ve muhripleri) Basra Körfezi'ndeler, Irak’ı işgal güçleri arasında görev yapıyorlar, Irak’ı istila hareketi ilk başladığında Güney’deki hava saldırılarını yapan uçaklar o gemilerden havalanmışlardı.
Ve eminim ki, "Kanlı Pazar" saldırısına fiilen katılmış olan Müslümanların önemli bir bölümü şu anda ABD’yi de, gemilerini de, askerlerini de telin ediyorlardır, onları Taksim’de fiilen himaye etmiş polis memurları da bugün emekli köşelerinde ABD’ye diş biliyorlardır. Merak ediyorum, o kadar kişiden acaba kaç tanesi “Solcular ABD savaş gemilerini protesto ettiklerinde biz onlara saldırdık, –veya polis olarak görevimiz saldırganları önlemek olduğu halde saldıranlara yardım ettik—” diye pişmanlık içindedir. Bence hiç biri...
Matbaa sahibi bazı arkadaşlarım var. Onların işyerindeyken bazen İslamcı veya ülkücü müşterileri geliyor, laf siyasetten açılınca ilk sözleri ABD’ye veryansın etmek oluyor. Onlara ‘Biz 6. Filoya karşı mücadele ederken, siz bize saldırıyordunuz’ diyorum, yanlış yaptıklarını söylüyorlar; <‘Hayır, diye yanıt veriyorum, yarın sol yükseldiğinde gene Amerika’nın eteğine yapışarak bize saldıracaksınız.’
Ben reel politiker değilim, günübirlikçi ve pragmatik olamam, bu yapay anti-Amerikancılığa övgüler düzemem. Hiç unutulmasın ki, aynı kişiler Sivas’ta 37 insanı yaktıklarında onların sözcülerinden İsmet Özel gazetedeki köşesinde; ‘Eğer günün birinde Bosna’daki gibi Sivas semalarında da Hıristiyan tayyareleri görmek istemiyorsak, bu olmalıydı’ cümlesiyle canilere alkış tutmuştu...
(YALÇIN YUSUFOĞLU)