Eylemler
- İstanbul Üniversitesi'nin 12 Haziran 1968'de devrimcilerin eline geçmesine önderlik etti. İşgal konseyi adına üniversite senatosu ile Baltalimanı'nda yapılan görüşmelere katılan öğrenci heyetinin içinde yer aldı.
- 1 Kasım 1968'de TMGT, AÜTB, ODTÜÖB ve DÖB'ün başlattığı Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal Yürüyüşü'nü düzenledi.
- 11 Ocak 1971'de THKO adına Ankara İş Bankası Emek Şubesi'nin soygununu gerçekleştirenler arasında yeraldı.
- 4 Mart
1971'de Ankara'daki Balgat Amerikan Üssü'nden dört ABD'li erin
kaçırılması eyleminde bulundu. Bu eylemden sonra, Sivas'ın Gemerek
ilçesi girişinde yakalandı.
Yakalanışı ve İdam Edilişi [değiştir]Hürriyet gazetesinin
6 Mayıs 1972 tarihli yıldırım baskısının ilk sayfasında bulunan idam haberi
12 Mart darbesinin ilk günlerinde
Yusuf Aslan ile birlikte
Sivas'a
gitmekte iken motorsikletleri bozuldu. Bir ihbar sonucu polislerin
gelmesi üzerine çıkan çatışmada Aslan ile birbirlerini kaybettiler.
Aslan o esnada, Gezmiş ise
16 Mart 1971 salı günü Sivas'ın
Gemerek ilçesinde yakalandı ve
Kayseri'ye getirildi. Buradan Ankara'ya zamanın
İçişleri Bakanı Haldun Menteşoğlu'nun makamına götürüldü.
Mahkemesi
16 Temmuz 1971 günü Altındağ Veteriner Okulu binası'nda
Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığında
Baki Tuğ savcılığında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 no'lu Mahkemesi'nde başladı ve
9 Ekim 1971 günü bitti. Deniz ve arkadaşları 16 Temmuz 1971'de başlayan THKO-1 Davası'nda
TCK'nin 146. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle,
9 Ekim 1971'de
idam cezasına çarptırıldı.
İdam cezaları o zamanlar senato tarafından onaylanmak zorundaydı.
İsmet İnönü "siyasi suçlar idamla cezalandırılmamalıdır" diyerek
Bülent Ecevit ile birlikte red oyu kullanır. AP genel başkanı
Süleyman Demirel ise infazdan yana oy kullanır. Olaydan 15 yıl sonra, Süleyman Demirel bir gazeteciye verdiği demeçte idamlar için:
soğuk savaşın talihsiz olaylarından biri yorumu yapar. Cumhurbaşkanı
Cevdet Sunay ise idamları onaylayarak özür dilemeyi reddeder.
[1]Yusuf Aslan ve
Hüseyin İnan ile birlikte
6 Mayıs 1972 tarihinde, gece 1:00-3:00 arası,
Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde idam edildi. İdama giderken
imam istemedikleri bilinmektedir, fakat definlerinde bir imam bulunmuştur.
[2] Son isteği hakkındaki iddialar Deniz Gezmiş ve diğerlerinin idam edilmeden önce son istekleri üzerine farklı iddialar vardır:
Örneğin; Deniz Gezmiş'in
Joaquín Rodrigo'nun
Aranjuez konçertosunu (muhtemelen
Adagio'sunu) dinlemek ve bir bardak demli çay içmek istediği söylenir. Yazar
Erdal Öz'ün Gezmiş'le yaptığı görüşmelerde tuttuğu ve
Gülünün Solduğu Akşam eserinde bulunan notlara göre Gezmiş idamını bu şekilde düşünmüştür.
[3] Fakat yine aynı eserde bulunan notlara göre
avukatının anlattığı idam anında bu istek geçmemektedir.
Bir başka iddiada ise son isteği sorulduğunda idamını kendi
gerçekleştirmek istemiş ve tam idam edileceği sırada altındaki tabureyi
kendi itmiştir. Öz'ün eserindeki avukat notlarında bu da geçmemektedir.
Aksine son sözleri olan
"Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın
Marksizm-Leninizm! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği!!
Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun Emperyalizm!" şeklinde bağırırken taburesine vurulmuş ve "emperyalizm" kelimesinin 'izm'ini söyleyemediği kaydedilmiştir. Yalnız
Hüseyin İnan'ın kendi taburesini tekmelediği belirtilmektedir.
Bir başka iddia da ise idam edilecek olan diğer iki arkadaşıyla vedalaşmak istediği söylenir.
Hoşçakal Yarın filminde de böyle gösterilmektedir. Fakat bu istek aslında Gezmiş'in değil Yusuf Aslan'ındır.
İdam kementi boynundan geçirilirken, hücresinden alınıp apar topar
darağacınagötürülürken giymesine izin verilmeyen botlarının askerlere
bırakılmamasını, ailesinden birinin almasını istediği doğru değildir.
İdama giderken postalları ayaklarındadır, sadece bağcıklarını bağlamaya
fırsatı olmamış, ve idamdan önce asıldığında ayaklarından düşmesin diye
görevlilerden birine bağlatmıştır. Yalnız parkasını giyememiş ve onun
babasına verilmesini istemiştir.
Öz'ün eserindeki avukat notlarına göre, Gezmiş'in son istekleri,
avukatlarının idamı gözlemleyip sonraki kuşaklara "doğru" anlatmaları,
cezaevindeki
devrimci arkadaşlarını onun adına "tek tek öpmeleri",
1969'da öldürülen devrimci arkadaşları
Mustafa Taylan Özgür'ün yanına gömülmeleri ve cezaevindeki parkasının ailesine verilmesi olmuştur.
[7]Ama ne yazık ki onun bu son isteği de kabul edilmemiştir...
Ölmeden önce ailesine yazdığı mektuplar
Baba, Mektup elinize geçtiğinde ben aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi
biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum, insanlar
doğar, büyür, yaşar, ölürler, önemli olan çok fazla yaşamak değil,
yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben erken
gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki benden evvel giden
arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim
de düşmeyeceğimden şüphen olmasın, oğlun, ölüm karşısında aciz ve
çaresiz kalmış değildir, o bu yola bilerek girdi ve sonunun da bu
olduğunu biliyordu. Seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını
tahmin ediyorum. Sadece senin değil Türkiye'de yaşayan Türk halkının da
anlayacağına inanıyorum. Cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı
verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara'da 1969'da ölen
arkadaşım Taylan Özgür'ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi
İstanbul'a götürmeye kalkma, annemi teselli etmek sana düşüyor,
kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et.
Onun bilim adamı olmasını istiyorum, bilimle uğraşsın ve unutmasın ki
bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir, son anda
yaptıklarımdan en ufak pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi,
ağabeyimi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım.
Oğlun Deniz Gezmiş. Merkez Cezaevi
[8]Sana ben her zaman için müteşekkirim. Çünkü Kemalist düşünceyle
yetiştirdin beni...Küçüklüğümden beri evde devamlı Kurtuluş Savaşı
anılarıyla büyüdüm. Ve o zamandan beri yabancılardan nefret ettim.
Baba, biz Türkiye'nin ikinci Kurtuluş savaşçılarıyız. Elbette ki
hapislere atılacağız, kurşunlanacağız da... Tıpkı Birinci Kurtuluş
Savaşı'nda olduğu gibi... Ama bu topraklari yabancılara
bırakmayacağız. Ve bir gün mutlaka yeneceğiz onları... Düşün baba;
Bugün hükümet işini, gücünü bırakmış bizimle uğraşıyor. Çünkü bizden
başka gerçek muhalefet kalmamış durumda. Ve hepsi Kemalist çizgiden
sapmışlar. Ve tarih önünde hüküm giymiş durumdadırlar. Biz çoktan
onları tarihin çöplüğüne atmış durumdayız. Size sesleniyorumki bu
Türkiye'de ben ve benım gibilerin olacağına ve bizim izimizde tam
bağımsız Türkiye için çalışacaklarına var gönlumle inanıyorum...