Yüzlerimiz sıcak ve türkülüdür
Sesimiz titrek ve ağlamaklı
Kışlalar, askerler ve kelepçeler
Önünde hain karanlık, başında cellat
Birde gözlerimizin kuytularında
Yanıp sönen yokuşlu ve dikenli yollar
Ve bir yanda yürekleri yaralı
Ayrılıktır büküveren bellerini gencecik
Aşk ve ölüm ikileminde aynı coşku
Beni duyuyor musun gül yüzlüm
Karanlığın pençesinde bizimkilerdi onlar
Beni görüyor musun gül yüzlüm
Bir barut sabahının içinden gelip işkenceden
Giderken bir barut akşamı gibi işkenceye
İndirirken cellat zinciri acımasız
Sallandı duvarları salonun
Sallandı döşeme tavan
Sallandı yalnızlığım ışıksız
Cellatlar öfkeli ve acımasız
Kaba karanlıktır bir korkunç
Nasıl unuturum tutsaklığın kılcal damarlarını
Evet! şuan suskun bitkin ve yaralıyım
Kanda kustum rutubetli hücremde
Ama saklıdır bende başkaldırmanın cevheri
Şimdi dimdik başı yukarda yaşıyorum
Ama bazen ölmedim de diyemem
O korkunç ihanet karanlıkla kol kola
Saldırırken deniz maviliğine kahpece
Dalgalar sakin çökerken aydınlık
Bir ateş çığlık çığlık savruldu kalbimizde
Nasılda burkulduk, tıkandık ama ağlayamadık
Nasıl unuturum seni cellat
Ben unutsam ki öyle farz et
O öldü diye bıraktıkların nasıl unutur seni
Bir lokma uğrunaydı her şeyimiz
O kahpece zulmün çemberinde
Bakmayın yüzlerine; yüzleri korkunç
Dipçikle parçalanmış kafatasları
Görev saymıştır kendine susmayı
Anam, güzel anam, gül yüzlü anam
Gizli gizli ağladığın o beter akşamları
Üstüm başım paramparça kan içinde
Böyle geldik varmak için o usa
Anam, bilirim isyan etmekte yüreğin
Ve haykırmak istiyorsun
Ben seni doğurmadım
Dikenli teller üstünde yürüyesin diye
Ben seni doğurmadım
Zindanlarda çürüyesin diye
...........