Tarihi Selimiye kışlası ve kışlanın bir odası,
Derin bir rutubet kokusu yayılıyor etrafa,
Oda ama ne oda: Hücre hücre...
Kapısına kilit vurmuşlar.
Burası Türkiye,Mozambik,Angola, Endonezya, Brezilya.
Güneşi görmiyenler diyarı,
Tutsaklığının kapısının demir parmaklıklarının önünde,
Mehmed'i yükseltmişler bacım, Menmed'i.
Nöbet değişiyor, şimdi kapının önünde bir siyahi var.
Mozambikli galiba.
Yanında iki nöbetçi daha var.
Endonezyalı bir emekçi oğlu emekçi biri,
Öteki de Mozambikli yedi göbek köle çocuğu...
İşte hayatın diyalektiği,
Saat 23.00 hücremde sivrisinekler,
oligarşinin türküsünü söylüyorlar hep bir ağızdan,
Ve bir adam avazı çıktığı kadar başlıyor bağırmaya,
Sesler yükseliyor,
Ve bir koro, hep bir ağızdan özgürlüğün marşını söylüyor,
Sineklerih vızıltısı duyulmuyor artık.
Genç adam hayretle etrafına bakıyor,
Yanında Hasan Tahsin, Hüseyin, Sinan, Alp ve daha niceleri...
Bu hücre kalabalık bacım, kalabalık.
Asya'nın, Afrika'nın, Amerika'nın devrimcileri,
Ve bütün mazlum uluslar bu hücrede,
Marş bitiyor, hava yine ağırlaşıyor,
Sinirler bozuk, herkes sıkıntılı,
Hüseyin, Sinan, Alp, Che, Pera'da ve Benercinin dudaklareıda
sıkıntılı ve acı bir tebessüm...
Emekçiler üzgün, kölelerin boynu bükük.
Sivrisinekler memnun ve neşeli...
Bekliyoruz, ne zaman kesilecek bu vızıltı?
Bekliyoruz, sıkıntılı, sinirli ve mutlu.
Bir bekleyiş bu...
Hepimiz biliyoruz ki repertuarı bitiyor sivrisineklerin.